Please help to improve the accessibility of this page:
- You can add internal links to this article in other articles. See Help:Editing for more information about internal links.
Orphaned pages are in the Category Orphaned pages until the template has been removed. Please remove the template only after linking this page with other entries, and if this article is not on the list Special:LonelyPages anymore.
Template:Sky Life; Ekim 2004 (Türk Hava Yolları)
Tahtakuşlar Etnografya Galerisi ve Müzesi
Orta Asya'dan Kaz Dağı'na...
Tahtakuşlar Etnografya Galerisi ve Müzesi[]
Mitolojik ida Dağı'nın eteklerinde kurulu Tahtakuşlar Etnografya Müzesi, Türkmenlerin kültür ve sanatını gözler önüne seren, UNESCO ödüllü bir mekân... AKGÜN AKOVA
TAHTACI TÜRKMENLERI[]
Orta Asya'dan başlar. Oğuz boylarından biri olan 'Ağaç Eri'ler, 13. yüzyılda Moğol baskısından kaçarak Hazar Denizi'nin kuzeyine göç etmişler. Önce Horasan'a, ardından ırak'a uzanan bu göç öyküsü, Toroslar'a kadar devam etmiş. Tahta işlemedeki ustalıkları nedeniyle, onlara "Tahtacı Türkmenleri", kısaca "Tahtacılar" denmiş. Fatih Sultan Mehmed, istanbul'u almaya kafasına koyduğu zaman, kullanacağı gemi ve kızakların kerestelerinin ida Dağı'ndaki ağaçlardan işlenmesini emretmiş, işin 'erbablarf nın Toroslar'da yaşadıkları anlaşılınca, Tahtacı Türkmenleri'ne yeni bir göç yolu gözükmüş. Padişahın fermanı üzerine develerini yükleyip Ida'nın yolunu tutan Tahtacılar, burada Midilli isyanlarını bastırmada da kullanılan 67 adet geminin yanı sıra, birçok ahşap malzeme de yapmışlar. Fetih sonrasında yöreyi terk etmeyip, Türkmen geleneklerini sürdüren köyler kurmuşlar.Kaz Dağı'nın görkemli ağaçlan büyük yangınlar geçirmeden önce, yörede av hayvanlarının bolluğu anlatılır. 1860'larda yerleşik düzene geçen Türkmenler, bu yüzden kurdukları köylerden birine "Kuşlar Bayırı" demişler. 1948'de, köyün adını, alın teri döktükleri ağaçlara ve geleneklerine saygıyla, "Tahtakuşlar" olarak değiştirmişler.
GECE YARISI BILE AÇIK MÜZE[]
Tahtakuşlar, bugün yalnızca köyün değil, bir müzenin de adı... Müzeyi kuran kişi, Türkmen kültürünü yitip gitmeden tanıtmak isteyen bir gönül adamı, Alibey Kudar... Oğulları Orhan ve Selim Kudar'la birlikte, 'ütopist' bir tavırla, 1991 yılında müzeyi açmış, içinde, Türkmen sanatı örnekleri sergilendiği gibi, düzenli olarak resim ve el sanatları sergileri yapılıyor. Kudar ailesi, müzelerini 1992'de 'Selim Turan Galerisi', 1994'te de 'kütüphane' ile zenginleştirmiş. Kudar ailesinin emeklerinin ilk karşılığı, 1994'te müzeye verilen UNESCO Destek Ödülü olmuş. Daha sonra ödüllerine yenilerini ekleyen müze, her gün açık. Mesai 'güneş saati'! Ama Kudarlar bu işi öylesine yürekten yapıyorlar ki, kendilerini gece yarısı kaldıran birine bile, müzenin kapısını açtıkları oluyor! Bu 'Don Kişot'luğun sonucunda, yöreye gelenler Tahtakuşlar'a uğramadan edemiyor.
BEL BAĞLARI, SAÇ ÖRGÜLER[]
Sergilenen eserler arasında, geleneksel Türkmen giysileri,c yün torbalar, kaz ayağı motifli para keseleri, atların sırtına konan heybeler, çocuk yelekleri ve başa giyilen 'terlik'ler de var. Alibey Kudar, gelen her konuğa ay şeklindeki nazarlığın erkek yaban domuzunun alt çenesindeki art dişlerden birinden yapıldığını ve bu dişe 'çalak' dendiğini; törelere göre çocuğun kesilen ilk saçının saklandığını; Oğuz Türklerinin mezar taşlarında kaz ayağı motifi bulunduğunu bıkmadan anlatıyor. Müzede, Türkmenlerin göç ederken Kızıldeniz'den topladıkları deniz kabuklarıyla süslenmiş bel bağlarını; üzerlik tohumundan, bademden, incirden, karanfilden yapılma nazarlıkları; Kaz Dağı köknarının kozalaklarını; 'belik' adı verilen ve saçı kısa olan kız çocuklarına peruk gibi takılan saç örgülerini görebilirsiniz. Müzedeki ilginç eserlerden biri, Türkmen çadırı iskeleti. Bu çadırlar 1950'lili yıllara kadar kullanılmış. Ardıç ağacından yapılıyorlarmış, müzedeki ise kavaktan. Eskiyen çadırlar atıldığı için örnekleri kalmayan çadırı, Edremit'in Hacıaslanlar köyündeki son usta Ali Tuzlu yapmış. Müzenin sembolündeki kuşlar, köyün adından alınmış. Kaz ayağı motifi, Oğuz Türklerinin devamı olduklarını simgeliyor. Kapalı kapı, dağlarda yaşamışlığı; kalp de sevgi, dostluk ve barışı...Tümü 'Sarıkız' söylencesini anımsatıyor, hani şu sarı saçlı, güzeller güzeli kaz çobanını... Kem gözlülerin, kıskançların iftirasına uğrayıp, babası tarafından dağa bırakılan Sarıkız'ı ve onun halk arasında ermişliğe dönüşen öyküsünü... Onu da, kısmetse Alibey Kudar'ın bal damlayan dilinden dinlersiniz bir gün.
AKTAR GIBI[]
Müzenin girişinde, nazarlıktan heybeye kadar birçok otantik eşya satılıyor. Kaz Dağı'nda yetişen bitkiler ve şifalı otlar da paketlenmiş. Aralarında damar açıcı Sarıkız çayı, naftalin yerine kullanılan mor kekik, güzel kokulu mersin yaprağı, zeytin otu, deliliğe iyi geldiğine inanılan pelin, mide ekşimelerini iyi eden dağ nanesi, çayı yapılan karabaş otu, tütsüsü yapılan defne de var. Mentollü ada çayı, biberiye, sumak ve ıhlamur da raflarda yerini almış. Bu otların kokuları başınızı döndürdüğünde, insanda Kaz Dağı'na tırmanma duygusu uyanıyor. Dışarı çıktığınızda, zeytin ağaçlarıyla karşılaşıyorsunuz. Ben, onların içinden bin yaşını aşmış birine sarıldım ve dedim ki: "Dışarda da kalsanız, siz de müzenin en değerli parçalarındansınız"...
[[1]]